SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TAHARA BAHSİ

<< 149 >>

بَاب الْمَسْحِ عَلَى الْخُفَّيْنِ

60. Mestler Üzerine Meshetmek

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِي يُونُسُ بْنُ يَزِيدَ عَنْ ابْنِ شِهَابٍ حَدَّثَنِي عَبَّادُ بْنُ زِيَادٍ أَنَّ عُرْوَةَ بْنَ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ أَخْبَرَهُ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَاهُ الْمُغِيرَةَ يَقُولُ عَدَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا مَعَهُ فِي غَزْوَةِ تَبُوكَ قَبْلَ الْفَجْرِ فَعَدَلْتُ مَعَهُ فَأَنَاخَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَتَبَرَّزَ ثُمَّ جَاءَ فَسَكَبْتُ عَلَى يَدِهِ مِنْ الْإِدَاوَةِ فَغَسَلَ كَفَّيْهِ ثُمَّ غَسَلَ وَجْهَهُ ثُمَّ حَسَرَ عَنْ ذِرَاعَيْهِ فَضَاقَ كُمَّا جُبَّتِهِ فَأَدْخَلَ يَدَيْهِ فَأَخْرَجَهُمَا مِنْ تَحْتِ الْجُبَّةِ فَغَسَلَهُمَا إِلَى الْمِرْفَقِ وَمَسَحَ بِرَأْسِهِ ثُمَّ تَوَضَّأَ عَلَى خُفَّيْهِ ثُمَّ رَكِبَ فَأَقْبَلْنَا نَسِيرُ حَتَّى نَجِدَ النَّاسَ فِي الصَّلَاةِ قَدْ قَدَّمُوا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ فَصَلَّى بِهِمْ حِينَ كَانَ وَقْتُ الصَّلَاةِ وَوَجَدْنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ وَقَدْ رَكَعَ بِهِمْ رَكْعَةً مِنْ صَلَاةِ الْفَجْرِ فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَصَفَّ مَعَ الْمُسْلِمِينَ فَصَلَّى وَرَاءَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ الرَّكْعَةَ الثَّانِيَةَ ثُمَّ سَلَّمَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي صَلَاتِهِ فَفَزِعَ الْمُسْلِمُونَ فَأَكْثَرُوا التَّسْبِيحَ لِأَنَّهُمْ سَبَقُوا النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالصَّلَاةِ فَلَمَّا سَلَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَهُمْ قَدْ أَصَبْتُمْ أَوْ قَدْ أَحْسَنْتُمْ

 

149....Urve, babası el-Muğire b. Şu'be'nin şöyle dediğini işitmiştir: "Tebuk gazvesinde ben Rasulullah (s.a.v.)'in yanında bulunuyordum.

 

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sabah namazından evvel yolunu değiştirdi. Ben de değiştirdim. Hemen devesini çöktürdü, ayak yoluna çıktı. Biraz sonra döndü. Ben de mataradan eline su döktüm, (önce) ellerini, sonra yüzünü yıkadı ve kollarını sıva (maya çalış) dı, cübbenin yenleri dar gelince ellerini (yenlerin) içine çekip cübbenin altından çıkardı ve dirseklerine kadar yıkadı. Sonra da başına mesh etti, daha sonra da, mestleri üzerine mesh verdi. Hayvanına bindi. Biz de yola düştük. Halkı namazda bulduk. Namaz vakti girdiğinden Abdurrahman b. Avf'ı öne geçirmişler onlara namaz kıldırıyordu. Abdurrahman'ı onlara sabah namazının bir rekatını kıldırmış halde bulduk. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) namaza durup mü'minlerle beraber saf oldu. Abdurrahman b. Avf‘ın arkasında ikinci rekatı kıldı. Abdurrahman b. Avf selam verince Nebiyy (sallallahu aleyhi ve sellem) kalkıp namazına devam etti. Müslümanlar telaşlanıp "sübhanellah" deyip durmaya başladılar. Çünkü namaza Rasulullah’dan (s.a.v.) evvel başlamışlardı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) selam verince "doğru hareket ettiniz" veya "ne iyi ettiniz!" dedi.

 

 

Diğer tahric: Buhari, vudu; Müslim, tahare, Nesai, tahare; İbn Mace, tahare. Tirmizî, tahare

 

AÇIKLAMA:     Hadiste geçen "Tebuk seferi" hicretin dokuzuncu senesinde (Miladi: 630) Medine'ye Bizanslıların harp hazırhkları yaptığına dair endişe verici haberler gelince Efendimizin de otuz bin kişilik bir orduyla Medine'den çıkarak Tebuk denilen yere hareket etmesiyle başlar. Tebuk, Hicaz'ın kuzeyinde Medine ile Şam arasında bir yerdir. İslam ordusu burada yirmi gün kadar kaldı. Fakat düşmandan hiçbir hareket görülmeyince geri dönüldü. Tebuk seferinden önceki bir yılda mühim değişiklikler olmuştu. Sadece Mekke ve Taif değil Basra sahilleri gibi uzak bölgeler bile bu zaman içerisinde İslam devletinin sınırlarına katılmışlardı.

 

Tebuk seferi, Bizanslıların müslümanlara karşı, özellikle Gassanileri kullanarak, besledikleri düşmanca niyetlerin bertaraf edilmesi bakımından mühimdir.

 

Bu seferin hem şiddetli sıcakların hüküm sürdüğü yaz mevsimine ve hurma toplama vaktine rastlaması, hem gidilecek yerin uzak ve düşman kuvvetlerinin, müslüman kuvvetlere kıyaslanmayacak kadar üstün olması gibi sebeplerle halkta bir isteksizliğin belirmesi üzerine Kur'an-ı Kerim'in şu ayetleri nazil oldu:

 

"Ey iman edenler, ne oldu size ki, Allah yolunda hep beraber gazaya çıkın denilince yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahireti bırakıp ta dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat bu dünya hayatının kar'ı, ahiretin yanında pek az bir şeydir. Eğer (bu gazaya) hep beraber çıkmazsanız Allah sizi pek acıklı bir azaba uğratır. Yerinize de başka itaatli bir kavmi getirir. Siz o'nu (Nebi'yi) hiçbir şeyle zarara uğratamazsınız. Allah her şeye hakkıyla güç yetirendir."[Tevbe, 38, 39]

 

Bu ayetler ashabın maneviyatı üzerinde çok olumlu etki yaptı. Halk harekete geçti. Mü'minler bütün engelleri aştılar. Asker için pek çok bağış toplandı. Hz. Osman ordunun üçte birinin teçhiz edilmesini üzerine aldı. Üstelik bin dinar altın verdi. Hz. Ebu Bekr, ancak dörtbin dirhem getirdi. Bu onun bütün servetiydi. Evinde sadece Allah ve Rasulünün aşkını bıraktığını söyleyince diğer ashap da derece derece yardımlarda bulundular. Hatta kadınlar bile küpelerini, bileziklerini v.s. mücevherlerini orduya hediye ettiler.

 

Tebuk'a varılınca etrafa müfrezeler gönderildi. Çünkü düşman askeri ortalarda yoktu, çevreden birçok heyet gelip Hz. Nebi (s.a.v.)'e biat ettiler. Tebuk'ta yirmi gün kalındıktan sonra Medineye dönüldü. Savaş kaçaklarından mazeretsiz olanların af istekleri kabul edilmedi, kendileriyle elli gün kimse konuşmadı. Günleri evlerinde büyük üzüntü ile geçirdiler. Sonunda tevbeleri kabul edildi.[bakınız: Tevbe suresi 117,118. ayetler.]

 

Bu Hadisten Resul-i Ekrem (s.a.v.)'ın mestler üzerine meshettiği anlaşılıyor. Ancak, İmamiyye, Hariciler ve Davud-u Zahiri, Rasulullah'ın abdest öğrettiği bir kişiye "Ayaklarıını yıka yoksa namazın kabul olmaz" sözü ile Maide Suresi'nin abdest ayetlerini, ve, "Vay o topukların ateşten başına geleceklere" mealindeki 97 numaralı hadisi de delil getiriyorlar ve "meshin caiz olduğuna dair gelen Hadisler mensuhtur" diyorlar. Halbuki ulema'nın büyük çoğunluğu meshin caiz olduğu görüşündedirler. Bu hususta ibn Humam Fethulkadir'de "Mest üzerine meshedileceğine dair mevcut hadisler müstefizdirler. Yani hiçbir devirde ravilerinin sayısı ikiden aşağı düşmemiştir."

 

Ebu Hanife (r.a.) ise, "Bana erişen mesh hadisleri gündüz aydınlığı kadar açık, kesin ve parlak olmadıkça onların üzerinde bir şey söylemedim. Meshi caiz görmeyenlerin küfre düşeceklerinden korkarım. Zira mesh hadisleri hemen hemen mütevatir hadis derecesinde kuvvetli (müstefiz) hadislerdir." demiştir.

 

Ebu Yusuf (r.a.) ise, Mesihle ilgili hadisler, meşhur hadisler olduğu için onlarla ayetin hükmü bile nesh edilebilir der. Yine hanefi ulemasından Ayni, "Mesh hadislerini ancak sapık bid'atçılar inkar ederler" demiştir. Hasen-i Basri de (r.a.) "Ben yetmiş kadar sahabiye yetiştim hepsi de mest üzerine meshederlerdi" demektedir. Bu sebepledir ki: imam Ebu Hanife (r.a.) hazretleri meshin caiz olduğunu kabul etmeyi Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'ten olmanın şiarı kabul etmiş ve "Biz Hz. Ebu Bekr (r.a.) ve Ömer (r.a.)'i diğer sahabiden üstün sayarız cenab-ı Nebi (s.a.v.)'in iki damadını (Hz. Osman ve Ali (r.a.) severiz; mest üzerine meshin caiz olduğuna inanırız" demiştir. Büyük Şafii alimi İmam Nevevi de "kendilerine güvenilen ulema mest üzerine meshin caiz olduğunda hazarda (ikamet yerinde) ve seferde kadın ve erkek için bu cevazın geçerli olacağında icma’ (görüş birliği) etmişlerdir." diyor.                          

 

Nebi (s.a.v.)in "ayaklarını yıka" hadisindeki emri ise, "abdest ancak yıkamakla olur." anlamına gelmez, meshin cevazını ifade eden hadisler de bunu göstermektedir.

 

Buna rağmen mest üzerine meshin caiz olmadığını söyleyenler varsa da bunların iddiaları yersiz ve tutarsızdır. Mesela mesihle ilgili hadislerin hükümleri abdest ayetleriyle neshedilmiştir, şeklindeki iddiaları doğru değildir. Çünkü abdest ayetleri Müreysi Gazvesinde, hicretin 5. yılında nazil olmuşken üzerinde durduğumuz hadiste mevzuu bahs edilen ayaklara meshetme hadisesi Tebuk Seferinde hicretin 9. yılında vuku bulmuştur. 154. hadiste gelecek olan meshin caiz olduğuna dair Cerir'in sözlerini, "bu sözler Maide suresinden evvel söylenmiştir" diye te'vil ederek meshi inkar etmeleri de doğru değildir. Çünkü Cerir'in kendi ifadesinden Maide suresinin nüzulünden sonra müslüman olduğu anlaşılmaktadır.

 

Keza bunların "mesh.abdest ayetleriyle neshedilmiştir" demeleri de yanlıştır. Abdest ayetlerinin meshi neshedici bir yönü yoktur. Ancak yıkamak mı, yoksa mesh mi daha faziletlidir, meselesi üzerinde ihtilaf vardır. Bu mevzuda imam-ı Azam, Malik, Şafii hazretleri yıkamanın daha faziletli olduğu görüşündedirler. Çünkü, yıkamak asıldır.

 

Sahabiden bir cemaatin ve Ömer b. el-Hattab, İbn-i Ömer, Ebu Eyyub el-Ensari (r.a.) hazretlerinin de aynı görüşte olduğu bilinmektedir. Diğer bir cemaatte, meshin daha faziletli olduğu görüşündedir ki, Şa'bi, el-Hakim ve Hammad da bu görüştedir. Ahmed b. Hanbel'den bu mevzuda iki görüş vardır:

 

1) Mesh daha faziletlidir.  2) İkisi de müsavi (eşit) dir.

 

Müslümanların korkup, telaşa kapılmalarının sebebi ise, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'i beklemeden namaz'a durmalarındandır. Rasulullah (s.a.v.) gelince onlar birinci rekatı eda etmişlerdi. Bu yüzden efendimiz gelince imam'a haber vermek maksadıyla "sübhanellah" demeye başlamışlardır. İkinci bir ihtimale göre ise: Namazı bitirip te Rasul-i zi-şan'ı görünce durumu anlayıp "sübhanellah" demekten kendilerini alamamışlardır. Hadisteki "doğru hareket ettiniz" veya "ne iyi ettiniz" ifadelerindeki şüphe ifade eden "veya" sözü Resul-i Ekrem'in değil, ravinindir. Burada hadis şarihlerinin (açıklamacılarının) üzerinde durdukları mühim bir hadise de Resul-i Ekrem (s.a.v.) gelince Abdurrahman b. Avf (r.a.)'ın namaza devam edip Rasulullah (s.a.v.)'i öne geçirmek için geriye çekilmemesidir. Halbuki, aynı hadise Hz. Ebu Bekr es-Sıddık'ın başına da gelmiş fakat o geriye çekilerek Resul-i Ekrem (s.a.v.)'i öne geçirmişti. Bu iki hadiseyi izah için bazıları, bu iki hadise tamamen farklıdır. Çünkü, Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr (r.a.)'i namaz kıldırırken bulduğunda daha birinci rekatı bitirmemişti. Halbuki Abdurrahman (r.a.) birinci rekatı bitirmişti. Resul-i Ekrem öne geçseydi, birinci rekatı kılarken öbürleri ikinci rekatı kılacak dolayısıyla bir kargaşalık meydana gelecekti. Bu yüzden Rasulullah öne geçmedi, demişlerse de, Bezlu'l-mechud sahibi bu izah tarzını uygun görmeyerek kendisi şöyle bir izah getirmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) Hz. Ebu Bekr' (r.a.)'e geriye çekilmemesini işaret ettiği gibi Abdurrahman b. Avf (r.a.)'e de işaret etmiştir. Böyleyken Ebu Bekr (r.a.) geriye çekilmiş. Abdurrahman (r.a.) ise çekilmemiştir. Hz. Ebu Bekr bu işarete uymanın farz olmadığına, fakat geriye çekilmenin ise, edeb icabı olduğuna bu gibi hallerde edebin gözetilmesinin lüzumuna inanmış ve öyle hareket etmiştir. Abdurrahman (r.a.) ise Resul-i Ekrem'in işaretine uymanın farz olduğuna inanmış ve ona göre hareket etmiştir.”